1. Anafartalar Mh. 1614 sk. No:5/7 - Manisa (22 Sultanlar Türbesi Sokağı)

Panik Bozukluğu

Bu yazıda halk arasında son zamanlarda “panikledim”, “üstüme gelmeyin panik atağım var” gibi biraz da magazinleştirilerek söz edilen bir kavram, “panik atağı” kavramı ve bağlantılı olarak “panik bozukluğu” hakkında bilgiler vereceğim. Hastane acil servislerine nöbet tutan sağlık personeli hemen her nöbette yakınlarının eşliğinde, yoğun sıkıntı ve korku ile hastaneye gelen hastalar ile karşılaşırlar. Hasta aşırı terli, nefes darlığı çekerek ve sanki biraz daha sürse ölüverecekmiş gibi bir korku ifadesi ile acil servisin kapısında içeri girer.

Ona göre ya enfarktüs geçiriyordur ya da felç geçirmek üzeredir. Her iki durumda da ne yapacağını bilemez, telaşa kapılır, ölmekten korkar ve yardım arayışı içindedir. Nöbetçi hekim tarafından çekilen kalp elektrosunda ve yapılan tetkiklerde genellikle belirlenen tek bulgu kalp elektrosunda yani EKG’de kalbin aşırı şekilde atmasına ilişkin bulgulardır yani çarpıntıdır, taşikardidir. Nöbetçi hekim acil servisin karmaşası içinde ve hastanın muayenesi ve tetkikleri sonucu önemli bir tıbbi hastalık tanısı koymadığı için hastayı genellikle “sizde bir şey yok” mesajı vererek ve hastanın anlayabileceği şekilde panik atağı ile ilgili temel bilgileri dahi vermeden bir sakinleştirici enjeksiyon yaptırarak evine gönderir.

Yazıya bu şekilde bir panik bozukluğu hastasının panik atağı geçirmesi durumunda başvurduğu bir acil serviste muhtemelen yaşadığı süreç ile başlamak istedim. Bu bölümde panik bozukluğunun ne olduğu ile ilgili bilgiler vereceğim. İnsanların doğal yaşamlarında yaşadığı neşe, sıkıntı, bunaltı, öfke, korku gibi bazı duygular vardır. Hayatımızı yaşadıkça deneyimlerimiz ve günlük yaşam olaylarımız sırasında bunlar ve bunlara benzer duyguları sıkça yaşarız. Örneğin önemli bir sınava hazırlanırken aşırı heyecan ve sıkıntı duyabiliriz, bir kaza tehlikesi atlamış isek korku duyabiliriz, çözemediğimiz, üstesinden gelemediğimiz bir durumla karşı karşıya kalırsak öfkelenebiliriz. Sağlıklı insanlarda bu duygular yaşanan olay ile sınırlıdır.

Olayın bizim üzerimizdeki etkisi geçer geçmez doğal olan her zamanki duygu durumumuza geri döneriz. Bazen uzun süren stres etmenleri nedeni ile ya da bazı psikiyatrik hastalıklarda, tıbbi olarak anksiyete adı verilen sıkıntı, kaygı ya da bunaltı şeklinde kullandığımız duygu çok şiddetli ve kişiyi çok rahatsız edecek ve günlük yaşamını olumsuz etkileyecek şekilde ortaya çıkar. İşte panik bozukluğu da anksiyete adı verilen bu duygunun çok şiddetli olarak yaşandığı bir psikiyatrik hastalıktır. Panik atağı bu hastalığın temel belirtisidir.

Aniden, beklenmedik durumlarda bazen basit bir çarpıntı bazen nefes daralması bazen de bayılıyormuş gibi bir hisle aniden başlar ve 10-15 dakika içinde hastanın sanki ölüyormuş gibi hissedeceği, çıldırmakta korktuğu bir yoğunluğa ulaşır. Yukarıda sözünü ettiğim gibi hasta kalp krizi geçirdiğini, felç geleceğini düşünerek yoğun ölüm korkusu yaşar ve soluğu en yakın hastane acil servisinde alır. Aşağıdakiler bir panik atağı sırasında hastalarımız yaşayabileceği belirti ve bulgulardır: Terleme Titreme veya sallanma Nefes daralması hissi Boğulma hissi Göğüs ağrısı ya da huzursuzluğu Bulantı ya da karında huzursuzluk Baş dönmesi, baygınlık hissi Algı bozuklukları Kontrolü kaybetme ya da çıldırma korkusu Ölüm korkusu Uyuşmalar Ateş ve sıcak basmaları Bu şekilde yaşanan ilk panik atağından sonra hastanın hissettiği ölüm korkusu, çıldırma korkusu öyle bir etki yapar ki sonraki günlerde “ya böyle bir atak daha geçirirsem, ölüp kalırsam” şeklinde bir endişe başlar.

Bu kişinin tüm yaşamını etkileyecek, kısıtlayacak kadar şiddetli bir endişedir. Bazı hastalarda özellikle de kadın hastalarda “panik atağı geçirirsem, kimse yardımcı olmazsa” şeklinde kaygılar nedeni ile yalnız başına kalabalık, dar ve kapalı yerlere gidememe şeklinde kaçınmalar başlar. Bu kaçınma öyle yoğun olabilir ki şiddetli durumlarda hasta evden dahi çıkamaz hatta evde yalnız başına kalamaz duruma gelebilir. Bu korkuya tıp dili ile agorafobi denir.

Bu şekilde hastalanan ve sık sık panik atağı geçiren hastalar doğal olarak her atakta hastaneye koşarlar. Sakinleştirici bir enjeksiyon ile bir sonraki ataklarına kadar geçici olarak rahatlarlar. Aslında doğru yaklaşım hastayı muayene eden hekimin hastaya bu can sıkıcı ve son derece rahatsızlık veren yakınmaları gerçekten yaşadığı ancak yakınmaların bir tıbbi hastalığa değil de psikolojik nedenlere bağlı olduğu şeklinde açıklama yaparak bir psikiyatri uzmanına başvurmasını önermesidir.

Panik bozukluğu ilaç tedavisi ve psikoterapi ise düzelebilen bir durumdur. Tedavide temel hedef hastanın zihnindeki atak geçirme korkusu ve yaşamındaki kaçınma ve kısıtlanmaların ortadan kaldırmasıdır. Bazen hastalar sürekli ve şiddetli olarak yaşadıkları atak geleceği ve ölecekleri ile ilgili sıkıntı hissini giderebilmek için ya bir başkasının önerisi ile ya da tesadüfen öğrenmeleri sonucu alkol veya diğer yatıştırıcı maddeleri kullanmaya başlarlar. Bu durum hem psikiyatrist tarafından yürütülecek psikoterapiyi olumsuz etkileme olasılığından dolayı hem de bu ilaçların bağımlılık potansiyelleri olması bakımından sakıncalıdır ve mutlak önlem alınmalıdır. Özetle panik bozukluğu ve bu hastalıkta yaşanan panik atakları hastanın tüm yaşamını altüst edecek kadar şiddetli olabilir. Ancak bu denli yoğun ve rahatsızlık veren bir hastalık olmasına karşın doğru tedavi ile sonuç alınabilecek bir hastalık olduğu bilinmelidir.